Şiddet Dediğin
Şiddet deyince aklınıza ilk ne geliyor? Birinin canının yakılması, bedenine zarar verilmesi mi?
Kelimeleri öğretirken biz dil öğretmenleri resimle anlatma yöntemini çok kullanırız. Somut şeyleri
resimlediğinizde hem çeviriye gerek duymadan öğrenme gerçekleşir hem de görsel hafızaya girdiği
için kelimenin anlamı kolay hatırlanır. Ancak soyut kavramları öğretmek o kadar da kolay değildir.
Anlamı verebilmek için birçok örnek vermek ve kurgu yapmak gerekir. Şiddet de hem somut hem
soyut anlamı olan bir kelimedir ve çoğunlukla somut anlamını gözümüzde canlandırmaya
eğilimliyizdir. Bu satırları okurken gözünüzde birbirine fiziksel şiddet uygulayan kişiler canlanmıştır.
Üzerinde yaşadığımız coğrafyanın da etkisiyle şiddeti en derinden yaşayan toplumlardan sayılırız.
Korku yöntemiyle eğitim almış olanlarımızın sayısı küçümsenmeyecek kadar çok. Ve biliyoruz ki korku
şiddeti doğurur. Fiziksel şiddeti hepimiz yakından tanıyoruz. Sokakta, televizyonda, bilgisayarda çocuk
oyunlarında, dizilerde bolca şahit oluyor, içimiz acıyarak izliyoruz. İzliyoruz diyorum çünkü durması
için müdahale edenimiz de yok denecek kadar az.
Sizlerle şiddetin bir başka boyutunu paylaşmak istiyorum bu yazıda. Hepimizin bildiği, gördüğü ancak
bilmezden ve görmezden gelmeye çalıştığı, günlük hayatımızın içine çökmüş olan, fiziksel olmayan
şiddetten.
Şiddetin Bin bir Çeşidi
Sözlü, sözsüz, yazılı ve duygusal şiddet de fiziksel şiddet kadar yıkıcıdır. Biriyle alay etmek, yaptığı
yapamadığı şeyleri tenkit etmek, aşağılamak, laf sokmak, dedikodusunu yapmak, dışlamak gibi pek
çok davranış aslında birer şiddet gösterisidir. Üstelik bunları yapmak için çok şeye ihtiyacımız da yok.
Tek başımıza, iki kişi ya da grup halinde bir kişiye şiddet uygulamak çok kolay. Araç gereç mi lazım?
Gözlerimiz, dilimiz, jest ve mimiklerimiz… Yetersiz mi kaldı? Telefon, bilgisayar, Whatsapp, Facebook,
Instagram ve daha bir dolu uygulama…
Siz Kime Şiddet Uyguluyorsunuz?
Biz niyetimizin kötü olmadığını zannetsek de bazen bağırmadan ama aslında bağıra bağıra şiddet
uygularız. Gülümsememizin içten bir gülüş mü, aşağılama mı olduğu karşımızdakinin bir saniyeden
çok daha kısa bir sürede anlayabileceği bir şeydir. Düşünün; Bir sorun yaşıyorsunuz, sorunun
karşınızdaki kişiden kaynaklandığından eminsiniz, çözüm aramaya gidiyorsunuz. Kapıdan içeri girdiniz,
yüzünüzde alaycı bir gülümseme. Karşınızdaki bunu görüyor ve anlıyor. Siz konuşmanızın ılımlı
geçmesini bekliyorsunuz. Biraz önce karşınızdakine sessiz, sakin, ‘çaktırmadan’ uyguladığınız şiddetin
kendinize dönmesi sizi rahatsız ediyor ve konuşma bir yere varmıyor. Nasıl varsın? Şiddet şiddeti
doğurur ve bu konuşma esnasında herkes yaralanır. Sonuca razı olun çünkü siz başlattınız.
Bir arkadaşınız son zamanlarda bilmediğiniz bir nedenle canınızı sıkıyor. Giriyorsunuz Instagram
sayfasına, onun beğenerek paylaştığı bir fotoğrafının altına ‘Biraz kilo mu aldın sen?’ yazıyorsunuz,
herkes okuyor. Oh, rahatladınız. Bir süre sonra arkadaşınızın sizinle neden görüşmediğini merak
ediyorsunuz, sizi rahatlatan şeyi unuttunuz tabii. Bir çocuk okulda sizin çocuğunuzun canını sıkıyor,
yazıyorsunuz çocuğun adını sınıfın Whatsapp grubuna, birkaç kişi evire çevire 6-17 yaş aralığındaki
çocuktan bahsedip hem çocuğun hem anne babasının hakkından geliyorsunuz, çoktan hak ettiler
tabii. Baksanıza herkes aynı şeyden mustaripmiş. Yetmiyor, bir iki de öğretmen ismi ortaya attınız mı,
tadından yenmiyor doğrusu. Böylece tüm sorunları çözmüş oluyorsunuz. Sizce de öyle değil mi?
Şiddet nasıl uygulanır ile ilgili başka örnek kullanarak yol gösterici olmak istemem. Hepimizin o ya da
bu şekilde karşılaştığı örnekler hiç de yabancı gelmedi değil mi?
Doğru İletişim Şiddetin Yanından Geçmez!
“Ne var canım bunda, konuşa konuşa anlaşacağız.” mı diyorsunuz? O zaman hem fikiriz. Ama doğru
yerde, doğru kişiyle, doğru zamanda, soruna değil çözüme odaklanarak, özenle seçilmiş kelimelerle,
doğru sorularla, anlaşmak en güzeli. O zaman çözüm kimseyi kırmadan, dökmeden, hızlıca gelmez
mi? Gelir tabii, bunu hepimiz biliyoruz. Doğru kişi sorunu yaşadığımız kişi, doğru yer baş başa
konuşabileceğimiz sakin bir ortam, doğru zaman her iki tarafın da sakin ve konuşmaya hazır olduğu
zamandır. Amacımız yaşadığımız sorunu çözmekse, biraz da ikna gücümüzü kullanarak birlikte
çözebiliriz. Amacımız sorunu çözmek değil, kaynağı olduğunu düşündüğümüz kişiyi hırpalamaksa o
daha kolay. Kişiyi kırıp dökebiliriz ama sorun büyüyerek hayatımızda daha çok yer kaplamaya devam
eder.
Neden Şiddet Uyguluyoruz?
Yaşadığımız coğrafya, aldığımız eğitim, görüp sorgulamadan benimsediğimiz davranışlar, bireyleri
olduğu gibi kabul edememe eğilimimiz, empati kuramamamız, sorunları kişiselleştirmemiz bizi
şiddete daha çok iter. Kısa süreli çözümler hepimize kolay gelir. O yüzden öncelikle sorunu çözmeye
değil, kendimizi rahatlatmaya çalışırız. İzlediğimiz yol bizi anlık rahatlamalarla oyalar. Böylece
sorunlarımız, küçük pansumanları aksattığımız için enfeksiyon kapıp büyük yaraya dönüşen sıyrıklar
gibi, büyük ve daha çok kişiyi kapsayan sorunlar haline gelir. Sorun büyüdükçe başa çıkmak daha
zorlaşır ve sebep olduğu sıkışmışlık hissi daha çok şiddet doğurur. Böylece birbirini dinlemek
istemeyen, bir araya geldiğinde köpüren bir sürü insan ve ortada pireyken deve yapılmış trajikomik
sorunlar var olmaya devam eder. Oysa sorun henüz küçükken sergilenen doğru yaklaşımlar bu
yaşayacağımız tatsızlıkları baştan önler.
Keskin Sirke Küpüne Zarar
İşe önce kendimize iyi davranarak başlamak en doğrusu. Kendini seven, kendisiyle barışık insan
başkalarını kızdırma, onlarla alay etme, küçümseme gibi tavırlar sergilemez. Çözüm odaklı olur ve
çabuk hiddetlenmez. Şiddet uygulamaz. Uyguladığımız her tür şiddet bize misliyle geri döner.
Karşımızdakileri alt etmek için göstereceğimiz çaba aslında içerden kendimizi yıpratmanın en kestirme
yoludur. Zamanımızı daha verimli kullanmak ruhumuza çok şey katar.
Ve hep aklımızda olması gereken bir konu da fiziksel şiddet uygulamayınca daha az zarar
vermediğimizdir. Kırdığımız kalpleri onaracak vaktimiz olmayabilir. Başkalarının ruhunda açtığımız
yaranın derinliğini hiç fark etmeyebiliriz. Ve onlarda bıraktığımız his bizim de peşimizi bırakmaz.
Her şeye sevgiyle yaklaştığımız şiddetsiz bir hafta olması dileğiyle…