Sessiz Sedasız Anlaşmalar
İMZASIZ DA ANLAŞMA YAPILIR
Bazılarımız hiçbir anlaşmaya imza atmaz. Senet imzalamaz. Sözleşme imzalamaz. Kimseye kefil olmaz. Kendimizi korumak için aldığımız bir önlem olabilir imza atmamak. Yazılı belgelere imza atmayız da ya sessiz, sözsüz, yazısız, imza atmadan yaptığımız anlaşmalar?
Daha dünyaya gelir gelmez başlarız anlaşma yapmaya. İlk anlaşmayı ebemizle yapmaya çalıştığımız bir gerçek. Dünyayı kendi istediğimiz gibi yönetme isteğiyle, popomuza attığı şaplakla başlarız ağlamaya. Bilmeyiz ki ilk anlaşmanın maddelerini ebemiz belirlemiştir. Basit, ‘Burası oksijenli ortam. Nefes al!’ der ilk anlaşma. Sessiz, sedasız, çaresiz kabul ederiz bu anlaşmayı. Yapacak başka bir şey yoktur. (Dünyaya gelirken, güvenli ortamımızdan çıkmamızı, oksijenle tanışmamızı sağlayan, ‘Işığa gel canım!’ diyerek bizi anne karnından çıkmaya ikna eden kişiye “ebe” denir. Günümüzde bu kutsal kişilere, kadın doğum uzmanı, jinekolog, doğum hemşiresi gibi alengirli isimler takılmışsa da ben cinsiyet ayrımı yapmadan “ebe” diyorum kendilerine.)
Annemizin kucağında ilk sütümüzü içince, popomuza şaplak atan ebeden kurtulduğumuzu düşünür, bu kadınla anlaşma yaparız. Maddeleri bu sefer biz belirleriz. Anlaşma gereği bebek ağlar, etrafta bulunanlar başta anne olmak üzere pervane olurlar. Bebek ağlar, anne etrafında yedi tur atar. Canın süt çekti, ağla, anne emzirsin. Karnın acıktı, ağla, anne getirsin. O oyuncağı çok beğendin, ağla, anne alsın. O partiye gitmek istiyorsun, ağla, anne götürsün. Tek yapmanız gereken ağlamak ya da anlamsız sesler çıkararak tepinmek. ‘İstiyorum!’, ‘Çok istiyorum!!’, ‘Yapmazsanız dünyayı size dar ederim!!!’ anlamlarına gelen bu davranışın muhatapları, eğer anne denilen kadın etrafta yoksa, onun kefilleridir: Anne dışında kan bağınız olan ailenin bütün kadınları ve tabii ki baş kefil baba. Hepsi de sessiz, sedasız anlaşmayı kabul ettiklerini fark edemeden sizinle anlaşmışlardır.
SUSMAK ANLAŞMAKTIR
Zamanla başkalarıyla da anlaşmalar yapmaya başlarız. Aslında sessiz, sözsüz ama kanun haline gelen anlaşmalardır bunlar. Ne yazık ki hepsi bizim lehimize işlemez. Mızıkçılık yaptığında oyunun kuralını önemsemeyip oynadığımız arkadaşlarımızla sessizce anlaşma yapmış oluruz. Artık her oyunda mızıkçılık serbest olmuştur, itiraz etmek olmaz.
Bizi azarladığında sesimizi çıkartmadığımız arkadaşımız, sevgilimiz, eşimiz aslında bunu ilk yaptıklarında doğru tepki vermediğimiz için, bizimle çaktırmadan yaptıkları anlaşmanın kendilerine verdiği haklardan sonuna kadar yararlanırlar.
İşimize, yaşam tarzımıza karıştıklarında müdahale etmediğimiz eş, dost akrabalarımız yapılan bu sessiz anlaşmayla kendilerinde bizi eleştirme, her işimize gudal* olma hakkı bulurlar.
Canımızı sıkan bu davranışların neden bizi bulduğunu düşünürken fark etmediğimiz şey ise tüm bu anlaşmaları bizim gönüllü olarak imzaladığımızdır. Aman oyun bozulmasın, arkadaşımı kaybetmeyeyim, işimden olmayayım, yuvam yıkılmasın gibi farkında olmadığımız kaygılarla sessizliği tercih ettiğimizde, karşımızdaki de olayları bu şekliyle doğal sayar. Dile getirmediğimiz şeyleri diğer kişilerin kendiliğinden anlamasını beklemek, anlamıyor diye kendimizi mağdur hissetmek de kurban psikolojimizden kaynaklanır. Hakkımızı aramadan almamız genellikle zor, bazen de imkansızdır. Baştan konuşmadığımız, sonra söylerim diye biriktirdiğimiz olumsuz duygularımızı ifade etmediğimiz sürece de vücudumuz konuşmaya başlar. Ses kısıklıklarımız, karın ağrılarımız, mide bulantılarımız da kabullenemediğimiz ama sessiz kaldığımız durumların vücutta dile gelişidir. Sonradan patlamak işe yaramayacağı gibi, kimse bizim anlaşmayı neden ‘şimdi’ bozmak istediğimizi anlamayacaktır.
İnsan Hayatında anlaşmalar yapmak doğaldır ama şartlar başta ve karşılıklı belirlenirse. Hatırlayalım: ilk dünyaya geldiğimizde ebemiz ile anlaşmıştık. Şartları o belirlemişti. Bize nefes al demişti ve biz hala nefes alıyoruz. Şartları biz koymasak da bizim lehimize bir anlaşmaydı yapılan. Bize anlaşma yapmayı o öğretmişti. Karşılığında koca bir hayat bulmuştuk önümüzde. İşte ilk karşılaştığımız kişi ebemiz olduğu halde, yaşamımız boyunca dönüp dolaşıp ebemizi aramalarımız bu yüzdendir 😉.
Konuşmak insana verilmiş en güzel yeteneklerden biri. Konuşarak kendimizi ifade ettiğimiz güzel bir hafta geçirmemiz dileğiyle.
*Gudal: Çam ağacının dalından yapılan bir tür karıştırıcı, mikser. (TDK’da yok. Karadeniz ağzında kullanılır- Rahmetli anneannem ortalık karıştırmayı seven tipler için bu kelimeyi kullanırdı.)
Görsel: <a href=’https://www.freepik.com/vectors/business’>Business vector created by rawpixel.com – www.freepik.com</a>